Fıkıh

Günde beş vakit farz namaz vardır.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:[1]

 ﴿ فَسُبْحَانَ اللهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ وَلَهُ اْلحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأرَْضِ

وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظِْهِرُونَ ﴾

Anlamı: “Akşama ulaşan (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuşan, gündüzün sonunda ikindi ve öğle vaktine erişen kişi,  Allâh’ı tesbih ve O’nu noksan sıfatlardan tenzih etsin. Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.”   Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:[2]

 خَمْسُ صَلَوَاتٍ كَتَبَهُنَّ اللهُ عَلى العِبَادِ

Anlamı: “Allâh kullarına beş vakit namazı farz kılmıştır.”

Bu namazlar: Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarıdır.

[1] Er-Rûm 17-18

[2] İmâm Ahmed, El-Musned

Öğle Namazının vakti; güneşin, göğün ortasından batıya doğru hafif meyletmesiyle başlar. Bir nesnenin gölgesi, zeval gölgesi artı kendi uzunluğunun toplamına ulaştığı zaman öğle namazının vakti biter.

İkindi namazının vakti; öğle namazının vaktinin bitmesiyle başlar. Güneşin tamamen batmasıyla biter.

Güneşin tamamen batmasıyla başlayıp, kırmızı şafağın batmasıyla biter.

Kırmızı Şafak: Güneş battıktan sonra batıda görülen kırmızılıktır.

Yatsı namazının vakti ne zaman başlar ve ne zaman biter?

Sabah namazının vakti; Fecr-i Sâdık’ın çıkmasıyla başlayıp, güneş çıkmaya başladığı anda biter.

Fecr-i Sâdık” doğuda geniş bir şekilde beyaz içinde hafif kırmızı renkle karışık bir şekilde çıkan yatay şafaktır.

 

Fecr-i Sâdık”tan önce göğe doğru dikey bir şekilde çıkan “Fecr-i Kezîb” adındaki şafağın çıkmasıyla dünya biraz aydınlanır. Ondan sonra “Fecr-i Kezîb”in batmasıyla dünya tekrar karanlık olur. Daha sonra “Fecr-i Sâdık” çıkar. “Fecr-i Kâzib”in çıkmasıyla insanlar “sabah namazının vakti girdi” diye aldanabilirler. Yani insanları aldattığı için “Yalancı Fecir” anlamındaki “Fecr-i Kezîb” diye isimlendirilmiştir. Bu yüzden “Fecr-i Sâdık” çıktığı zaman sabah namazı vaktinin girdiği sahîh bir şekilde anlaşılır.

Onun için “doğru fecir” anlamına gelen “Sâdık Fecir” adını almıştır.

 

Namazı vaktinde kılmak; Müslüman[1], akıllı, baliğ ve tâhir [2](bayanlar için) olan kişinin üzerine farzdır. Namazı vaktinden önce kılmak harâmdır. Namazı vaktinden sonraya bırakmak da harâmdır.

[1] Kâfir olana da Müslüman olup namaz kılması farzdır

[2] Bayanlardan adet ve lohusalık döneminde olmayanlar

Namazı te’hîr (ileriye alma) ya da takdîm (öne alma) etme yolculuk halinde caizdir. Fakat bu yolculuk uzun yolculuğa çıkanlar içindir. Öğle namazı ikindiye te’hîr, ikindi namazı da öğleye takdîm edilebilir. Yine akşam namazı yatsıya te’hîr, yatsı namazı da akşama takdîm edilebilir.

Hicri yıllara göre 7 yaşını dolduran çocuğa, velisinin namaz ve orucu emretmesi farzdır. Eğer çocuk 7 yaşında mümeyyiz olursa namaz kılması ve oruç tutması için ona hemen emretmek velisinin üzerine farzdır. Veli; çocuğa namaz kılmayı, namazın şartlarını ve rükünlerini öğrettikten sonra emretmelidir. Çocuğun oruç tutmaya gücü yetiyorsa oruç tutacaktır. Mümeyyiz çocuk; sorulan soruları anlayıp cevap verme yeteneğine sahip olan çocuktur. Bazı âlimlere göre ise mümeyyiz çocuk;  tek başına yeme, içme ve kendini temizleme durumuna gelen çocuktur.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:[1]

مُرُوا أوَْلَدَكُمْ ِبِالصَّلَةِ وَهُمْ أبَْنَاءُ سَبْعِ سِنِينَ

Anlamı: “Çocuklarınız yedi yaşını (hicrî)doldurduklarında onlara namazı emrediniz.”

[1] İmam Ebu Davud, Sünenü’l Ebu Dâvûd

Allâh’ın Kudret, İrâdeh, İlim gibi kendisine lâyık sıfatlarla muttasıf olduğunu,

Allâh’ın, acizlik cehâlet gibi eksik sıfatlardan münezzeh olduğunu,

O’nun, emirlerini yerine getiren melek kulları olduğunu,

Peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdiğini,

Peygamberlerin ilkinin Âdem ž, sonuncusunun da Muhammed  olduğunu,

Peygamberimizin, Abdullâh’ın oğlu olduğunu, Mekke’de doğduğunu ve orada vahiy ile nübüvvet geldiğini ve daha sonra Allâh’ın emri ile Medîne’ye hicret ettiğini, orada da vefât edip, vefât ettiği yerde defnedildiğini,

İnsanların ve cinlerin öleceği, daha sonra Kıyâmet Günü’nde hesap için tekrar dirileceği,

ve bundan başka diğer itikâdî meseleleri. Fıkhî meselelerden:

– Namaz, oruç ve zekâtın farz olduğunu,

Yalan, livata, zina ve hırsızlık gibi amellerin harâm olduğunu,

Sakal bırakma ve misvak kullanma gibi amellerin sünnet olduğunu,

Zâhir olan bazı durumların (alış veriş gibi) helâl olduğunu öğretmesi gerekir.

Abdest namazın şartlarındandır.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:[1]

 ﴿ يَا أيُّهَا الذِينَ ءَامَنوُا إذَا قُمْتُمْ إلى الْصَّلةِ فَاغْسِلوُا وُجُوهَكُمْ وَأيَْدِيَكُمْ إلى الْمَرَافِقِ

وَامْسَحوُا ِبِرُءُوسِكُمْ وَأرَْجُلَكُمْ إلى الْكَعْبَينِ ﴾

Anlamı: Ey îmân edenler! Namaza kalktığınız vakit yüzlerinizi ve dirseklerle beraber ellerinizi yıkayınız, başlarınızı mesh ediniz ve ayaklarınızı aşık kemikleri ile beraber yıkayınız.”

[1]  El-Mâideh 6

: Abdestin farzları altı tanedir. Bunlar:

1-Yüzü yıkamakla beraber niyet etmek

2-Saçın bitiminden, çenenin altına, kulaktan kulağa kadar yüzü yıkamak

3-Kolları dirseklerle beraber yıkamak

4-Başın bir kısmını mesh etmek

5-Ayakları topuklarla ve aşık kemiğiyle beraber yıkamak

6-Tertip.

Her kim tertibi (yani belirtilen sırayı) terk ederse Şâfiî mezhebine göre abdesti sahîh değildir.

Yüzün ilk kısmını yıkayacakken suyun yüzle temas ettiği an kalple niyet etmektir. Namaz için tahâret niyeti veya caiz olan başka niyetler yeterlidir; tıpkı “niyet ettim abdest almaya” diyerek niyet etmek gibi.

Sık olmayan sakalın dibine suyun ulaşması farzdır. Ancak sık olan sakalın dibine suyun ulaşması farz değildir. Sık olan sakal, kişinin konuştuğu zaman sakalının altındaki derisi görülmeyendir.

Abdesti bozan haller şunlardır:

  • Ön ve arka avretten çıkan (meni hariç) her şey.
  • Elin avuç içinin engel olmaksızın, ön avrete dokunması.
  • Elin avuç içinin engel olmaksızın, arka avrete dokunması.
  • Nikâh düşen ve şehvet uyandıran kadının tenine dokunmak.
  • Aklı baştan götüren delilik veya baygınlık gibi haller.
  • Bağdaş kurup uyuma dışında kalan tüm uyuma şekilleri abdesti bozar.

Namahrem olan kadın, yani mahrem olmayan, kendisine nikâh düşen kadın demektir.  Şehvet uyandıran kız ise aklıselim bir erkeğin arzulayacağı yaşta olan kız demektir. Bir veya iki yaşındaki küçük kız çocukları bu hükme tâbi değildir. Ama yaşlı kadınlar bu hükme dâhildir.

Bu oturma şekli; arka avret ile oturulan yer arasında boşluğun olmadığı, uyuduğu zaman hava ve buna benzer şeylerin çıkmayacağından emin olacak şekilde oturmaktır.

Ön ve arka avretten yaş olarak çıkan her şeyden temizlenmek gerekir (meni hariç). Necaset çıkan yer temizleninceye kadar suyla yıkanır. Veya üç taraflı bir taş ya da üç tane taş ile de temizlenebilir. Taş yerine; silici, temiz, katı ve muhterem olmayan şeylerle de istinca yapılabilir. Önce taş ardından su ile temizlenmek daha iyidir.

Su ile istinca etmek; necaset çıkan yerin temizleninceye kadar su ile yıkanmasıdır. Taşlarla istinca, avret yerini en az üç taraflı bir taş veya üç tane taş ya da daha fazla taşlarla temizleninceye kadar silmektir.

Kâğıt mendil, kumaş ve buna benzer silici maddeler temizleyicidir. Cam ve buna benzer maddeler ise temizleyici değildir.

Çamur katı olmayan bir maddedir.

Ekmek ve üzerinde Dînle ilgili yazı olan kâğıtlar1 muhterem nesnelerdir. Muhterem olmayan cisimler ise taş, kâğıt mendil, kumaş ve benzeri olan nesnelerdir.

İdrar, cinsel organın başından aşağıya doğru inerse veya dışkı kalçanın etrafını kirletirse taş veya silici özelliği olan, tâhir, sert ve muhterem olmayan nesnelerle temizlemek yeterli değildir. Mutlaka suyla temizlenmesi gerekir.

İdrar cinsel organın başında kurursa taşla istinca etmek yeterli değildir. Mutlaka su ile istinca yapmak gerekir.

Gusül ; özel bir niyetle yıkanmak demektir.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:2

﴿ وَإِنْ كُنْتُمْ جُنبًُا فَاطَّهَّرُوا﴾

Anlamı: “Eğer cünüp olduysanız gusül alınız.”

Guslü gerektiren haller şunlardır:

1-Meninin çıkması.

2-Cima

3-Hayız

4-Nifas (Lohusalık)

5-Doğum

Meni aşağıda belirtilen alâmetlerden biri ile tanınır.

  • Şehvetle çıkması.
  • Sıçrayarak çıkması.
  • Yaşken kokusunun hamur kokusuna benzemesi.
  • Kuruduğu zaman kokusunun yumurta beyazı kokusuna benzemesi.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:[1]

 إِذَا اْلَتَقَى الخِتانَانِ فَقَدْ وَجَبَ الْغُسْلُ

Anlamı: “İki avret birleşirse gusül farz olur.” Yani cima yapılırsa gusül farz olur.

[1] İmâm İbn-i Hibbân, Sahîh-i İbn-i Hibbân; İmâm İbn-i Mâce, Sünen-i İbn-i Mâceh

Doğum kansız dahi olsa gusül almak farzdır.

Guslün farzları şunlardır:

1-Niyet: Büyük hadesi[1] kaldırmak için getirilen niyet veya buna benzer sahîh niyetlerdir. Örneğin; “Niyet ettim farz olan guslü yapmaya” şeklinde niyet etmek gibi.

2-Kıllar dâhil olmak üzere bedenin tamamını iğne ucu kadar kuru yer kalmayacak şekilde yıkamak: Sakalı sık olan dahi sakalını yıkarken suyu deriye temas ettirmesi gerekir. Bunların tamamen temiz ve temizleyici olan su ile bir defa yıkanması gerekmektedir.

[1] Cünüplük, hayız ve lohusalık

 

Tahâretin şartları şunlardır:

1-Müslüman olmak.

2-Mümeyyiz olmak.

3-Yıkanacak yer ile suyun arasında bir engelin olmaması.

4-Yıkanacak yerin üzerinden suyun akması.

5-Suyun temiz ve temizleyici olması.

Kesinlikle mesh etmek yeterli değildir. Çünkü suyun derinin üzerinden akması gerekir. Suyun akması demek, yıkanması farz olan yerin üzerinden temiz ve temizleyici suyun geçmesi demektir.

: Bu su, kendisi temiz olup temizleyici olmayan sudur. Tıpkı hadesi (büyük ve küçük ) kaldırmada kullanılmış  olan su gibi. Yani kişi hadesi kaldırdığı suyla tekrar hadesi kaldıramaz. Çünkü bu su temizleyici olma özelliğini yitirmiştir.

Eğer suyun içine tâhir bir şey koyulup, tadı, rengi veya kokusu değişirse temizleyici olmaktan çıkar. Örneğin, içine süt katılan su, eğer büyük değişikliğe uğrar, su denilemeyecek kadar değişirse, temizleyici olmaktan çıkar. Ancak fazla değişikliğe uğramazsa temizleyici kalır ve bununla abdest alınabilir.

: Az olan suya (kulleteynden az) affedilmeyen necis bir şey düşerse (idrar veya içki gibi) suyun özellikleri değişse de değişmese de bu su necis olur. Eğer su kulleteyn miktarında veya kulleteynden fazla olursa, içine necis bir şey düştüğü zaman tadı, rengi veya kokusu değişirse necis olur. Değişmezse, bu su temiz ve temizleyici olma özelliğini kaybetmez, temiz ve temizleyici kalır.

Suyun içine affedilen bir necaset düşerse (sinek gibi) tadı, rengi veya kokusu değişmez ise necis olmaz. Ama sayılan özelliklerinden birisi değişirse necis olur.

“Kulleteyn miktarı”; bir zira çapında ağzı (genişliği), iki buçuk zira derinliği olan bir yuvarlak çukurun hacmi kadar olan miktardır. Kare şeklindeki su kabı için ise bu miktar, bir kenarının bir zira ve çeyrek ölçüsünün toplam miktarı ölçüsündedir. (Bugünkü ölçülerde yaklaşık 203 litrelik bir miktardır.)

Namazın sahih olması için elbisenin, bedenin ve namazda bedenin temas ettiği yerlerin affedilmeyen necasetten temiz olması gerekir. Aynı zamanda kişinin elinde, cebinde ve taşıdığı şeylerde de necasetin olmaması gerekir.

Böyle bir durumda necaset yaş ise ve üzerindeki necis olan elbiseyi hemen atamıyorsa kişinin namazı bozulur. Ama kuru olursa ellerini değdirmeden necaseti üzerinden hemen atabilirse namaz bozulmaz. Kişi o necaseti üzerinden hemen atmaz veya elini o necasete değdirirse namazı bozulur.

Ayniye necaset; görülen necasettir. Yani rengi, tadı veya kokusu belli olan necasettir. Necasetin kendisi, tadı, rengi ve kokusu gidinceye kadar temiz ve temizleyici olan su ile yıkanır.

 

: Hükmi necaset; kendisi, tadı, rengi ve kokusu idrak edilmeyen necasettir. Tadı, rengi ve kokusu olmayan kurumuş idrar gibi. Necaset gözle görülmüyorsa, yani tadı, rengi ve kokusu kalmamışsa hükmi necaset olur. Hükmi  necasetin bulunduğu şeyin üzerinden temiz ve temizleyici olan suyun bir defa geçmesiyle o şey temizlenir.

: Köpek necasetinin isabet ettiği yer, bir keresi toprakla su karışımı olmak üzere, yedi defa yıkanır.

[1]Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:إِذَا وَلَغَ الْكَلْبُ فِي إِنَاءِ أحََدِكُمْ فَلْيَغْسِلْهُ سَبْعَ مَرَّاتٍ إِحْدَاهُنَّ مَمْزُوجَةٌ ِبِالتُّرَابِ

Anlamı: “ Sizden birisinin kabını köpek yalarsa,  bir defası topraklı su olmak üzere, yedi defa yıkasın.”

Domuz, köpekle kıyaslanır. Çünkü domuz necaseti, köpek necasetinden daha kötüdür.

[1] İmam Müslim, Sahih-i Müslim; İmam Ebu Davud, Sünen-i Ebu Davud

Affedilen necaset bir şahsın kendi yarasının kanıdır. Affedilmeyen necaset ise başkasının çok olan kanıdır.

Su, kulleteyn miktarından az ise suyun necasetin üzerinden akıtılması şarttır. Ancak su kulleteyn miktarı kadar veya kulleteyn miktarından fazla ise suyun necasetin üzerinden akıtılması şart değildir.

Kim suyu bulamazsa veya su vücuduna zararlı ise, namaz kılabilmek için teyemmüm eder.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:[1]

﴿ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا﴾

Anlamı: “Su bulamadığınız takdirde, temiz toprakla teyemmüm ediniz.”

[1] El-Mâideh  6

Teyemmüm, kendisine namazın farz olduğu, suyu bulamayan ya da suyun vücuduna zarar verdiği kişilere farzdır.

Teyemmüm, farz namazın vakti girdikten sonra yapılır.

Bu kişi suyu bedenindeki necaseti kaldırmak için kullanır. Necaseti kaldırdıktan sonra namaz için teyemmüm alır.

Teyemmüm; temiz, saf, kullanılmamış ve tozlu olan toprakla olur. Şâfîi mezhebinin dışındaki bazı mezheplere göre teyemmüm taşla da yapılabilir.

Teyemmümde; avuçları toprağa vurduktan sonra elleri yüze doğru getirirken niyete başlanır. Yüzün bir kısmını mesh edene kadar devam eder. Daha sonra bütün yüz mesh edilir.  Daha sonra eller bir kez daha toprağa vurularak parmak uçlarından başlayarak dirsekler dâhil kollar mesh edilir. Eğer parmakta yüzük varsa toprağa birinci vuruşta çıkarmak sünnet, ikinci vuruşta çıkarmak farzdır.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:[1]

﴿ فَامْسَحُوا ِبِوُجُوهِكُمْ وَأيَْدِيكُمْ مِنْهُ ﴾

Anlamı: “Yüzünüzü ve ellerinizi (dirseklere kadar) onunla (toprakla) meshediniz.”

[1] El-Mâideh 6

1- Abdestli olmayan kişi namaz kılamaz.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor.[1]

 ل يَقْبَلُ اللهُ صَلةَ أحََدِكُمْ إِذَا أحَْدَثَ حَتَّى يَتَوَضَّأَ

Anlamı: “Allâh, sizden abdesti bozulanın namazını, abdest alıp kılıncaya kadar kabul etmez.”

2- Abdestsiz olarak Kâbe’yi tavaf etmek harâmdır.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:[2]

الطَّوَافُ ِبِمَنْزِلَةِ الصَّلةِ غَيْرَ أنََّ اللهَ قَدْ أحََلَّ فِيهِ اْلَمَنْطِقْ

Anlamı: “Tavaf, tıpkı namaz gibidir, abdestli olunmalıdır. Ancak Allâh, tavafta konuşmayı helâl kılmıştır.”

3- Abdestli olmayanın Kur’ân-ı Kerîm’i taşıması ve ona dokunması harâmdır.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:[3]

﴿ ل يَمَسُّهُ إلّ الْمُطَهَّرُونَ ﴾

Anlamı: “Tâhir olmayan kimseler Kur’ân’a dokunamaz.”

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: [4]

  ل يَمَسُّ الْقُرْءَانَ إِلّ طَاهِرٌ

Anlamı: Kur’ân-ı Kerîm’e ancak tâhir  (abdestli)  olan dokunabilir.”

[1] İmâm Buhârî , Sahîh-i Buhârî; İmâm Ebu Dâvûd, Sünen-i Ebu Dâvûd

[2] İmâm Beyhakî, Ma’rifetu’s-Sünen

[3] El-Vâkiah 79

[4] İmâm İbn-i Hibbân, Sahîh-i İbn-i Hibbân; İmâm Malilk, El-Muvatta

Abdestsiz olan kişiye harâm olan ne varsa cenabetli kişiye de harâmdır. Bunun yanı sıra Kur’ân-ı Kerîm’i okumak ve mescitte oturmak da harâmdır.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:[1]

 ل يَقْرَأُ الْجُنبُُ وَل الْحَائِضُ شَيْئًا مِنَ الْقُرْءَانِ

Anlamı: “Cenabetli veya hayızlı olan Kur’ân’dan bir şey okumasın.”

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:[2]

   إِنِيّ ل أحُِلُّ الْمَسْجِدَ لِحَائِضٍ وَل جُنبٍُ

Anlamı: “Hayızlı veya cenabetli olana mescitte oturmayı helâl kılmam.”

[1] İmâm Tirmîzî, Sünen-i Tirmiz; İmâm Beyhakî, Es-Sünen Es-Suğra

[2] İmâm Ebu Dâvûd, Sünen-i Ebu Dâvûd

Cenabetli olan kişilere harâm olan şeyler, hayızlı ve nifaslı olan kadınlara da harâmdır. Bunun yanı sıra nifaslı veya hayızlıya kan kesilmeden oruç tutması, kocasıyla cima etmesi ve dizden göbeğe kadar olan kısmı kocasının istimta[1] etmesine izin vermesi de harâmdır.

[1] Engelsiz sevişmek, ellemek gibi

Namazın sahîh olmasının şartları şunlardır:

  • Müslüman olmak.
  • Namaz vaktinin girdiğini bilmek.
  • Kıbleye yönelmek.
  • Mümeyyiz olmak.
  • Akıllı olmak.
  • Namazın farzlarından herhangi birinin sünnet olduğuna itikad etmemek.
  • Namazın farz olduğuna itikad etmek.
  • Avret yerlerini örtmek.

Hadesten ve affedilmeyen necasetten (bedenini, namaz kıldığı yeri, giysilerini ve taşıdığı şeyleri) temiz olmak.

Kıbleye yönelmekten maksat “Kâbe’ye” dönmektir. Namaz kılan kişinin Kâbe’nin hizasına yönelmesi gerekir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte Kâbe’yi işaret ederek şöyle buyurmuştur:[1]

 هَذِه الْقِبْلَةُ

Anlamı: “Kıble budur.”

Kıbleye yönelmek demek; namaz kılan kişinin kıyamda (ayakta) iken veya otururken göğsünün Kâbe’ye yönelmesi, rükû ve sücutta iken vücudunun çoğunun Kâbe’ye yönelmesi demektir. Vücudun bir kısmının Kâbe’ye yönelip diğer kısmının yönelmemesi namazın sıhhatini ortadan kaldırır.

[1] İmâm Buhârî, Sahîh-i Buhârî

Vakit girmiş olsa bile vaktin girdiğinden emin olmadan kılınan namaz sahîh değildir.  Namazın sahîh olması için kılınan namazın vaktinin girdiğinden emin olunması gerekir.

Vakit girmiş olsa bile vaktin girdiğinden emin olmadan kılınan namaz sahîh değildir.  Namazın sahîh olması için kılınan namazın vaktinin girdiğinden emin olunması gerekir.

Namazın şartlarından biri de “Setrül Avret” yani avret yerlerinin örtülmesidir. Erkeğin avreti, diz ve göbek arasıdır. Hür kadının avreti ise yüz ve ellerin bileklere kadar olan yerleri hariç bütün bedenidir.

Namazı bozan hallerden bazıları şunlardır:

  • Bilerek konuşmak
  • Çokça hareket etmek 3- Oyun niyetiyle hareket etmek
  • Yeme ve içme.
  • Abdestin bozulması veya guslü gerektiren hallerden birine düşülmesi.
  • Affedilmeyen necasetin bedene, giysiye veya taşınan şeylere bulaşması.
  • Riddeye düşüp ile İslâm’dan çıkmak.
  • Namazı bozmaya niyet etmek.
  • Namazı bozmayı bir şeye bağlamak.
  • Namazı bozmada tereddüt etmek.
  • İhrâm Tekbîrindeki niyette bir rükün boyu şek etmek veya şüphe zamanını uzatmak.
  • Büyük bir hareket yapmak.
  • Kıbleden başka tarafa dönmek.
  • Avret yerinin açılması.

Namazda olduğunu bilerek insanların konuştuğu normal kelâm ile konuşmak kişinin namazını bozar. İki harf veya anlamlı tek bir harf olsa bile فِ , عِ , قِ  gibi harfler namazı bozar. Ancak namazda olduğunu unutarak insanların normal kelâmı ile az bir şey konuşmak namazı bozmaz. Ancak bilerek olsa bile Allâh’ı zikretmek namazı bozmaz.

Kişi namaz esnasında çok hareket yaparsa ve bu hareketler bir rekâtın zamanı kadar olursa namazı bozulur. Başka âlimlere göre de art arda yapılan üç hareket namazı bozar. Üç hareketten az olursa bozulmaz. Bunun yanı sıra büyük veya oyun niyetiyle yapılan hareketlerin her ikisi de namazı bozar.

Kişi namaz esnasında çok hareket yaparsa ve bu hareketler bir rekâtın zamanı kadar olursa namazı bozulur. Başka âlimlere göre de art arda yapılan üç hareket namazı bozar. Üç hareketten az olursa bozulmaz. Bunun yanı sıra büyük veya oyun niyetiyle yapılan hareketlerin her ikisi de namazı bozar.

Namazı bozmaya niyet etmek, namazı bozmayı bir şeye bağlamak veya bozmada tereddüt etmek namazı bozar

“Tekbîratul İhrâm” daki niyette bir rükün geçene kadar şüphede kalmak -tıpkı el-Fâtiha suresini bitirene kadar şüphede kalmak gibi- namazı bozar veya şüphe zamanını uzatmak -bir rükün geçmezse bile- namazı bozar.

Namazın kabul olmasının şartları, yani sevap alınması için muhakkak yapılması gereken şartlar şunlardır:

1-Namazda niyetin sadece Allâh rızası için olması.

2-Yediğinin, giydiğinin ve namaz kıldığı yerin helâl olması.

3-Namazda bir an bile olsa huşû halinde bulunmak, yani kalbinde Allâh korkusunu bulundurmak. Bu şartlar yerine getirilmezse namaz sahîhtir fakat namazın sevabı olmaz.

İnsanların övgüsü için kılınan namaz sahîhtir fakat sevabı yoktur. Aynı zamanda böyle bir niyetle namaz kılan kimsenin üzerine riya günahı vardır ve bu da büyük günahlardandır.

Namaz kılan kişinin yediği, giydiği şeyler veya namaz kıldığı yer helâl değilse ( harâm ise) namazının sevabı yoktur. Aynı zamanda kişinin zorla gasp ettiği bir yerde kıldığı namazın da sevabı yoktur.

Huşû”; Allâh’tan korkmayı kalpte bulundurmak demektir.

Namaz kılan kişi namazında huşûyu ne kadar uzatırsa sevabı da o kadar artar.

Namazın rükünleri 17 tanedir.

  • Tekbîratul İhrâmla birlikte niyet etmek
  • Tekbîratul İhrâm
  • Farz namazı, gücü yetiyorsa ayakta kılmak
  • El-Fâtiha sûresini okumak
  • Rükû
  • Rükûda itminân
  • İ’tidâl (rükûdan doğrulma)
  • İ’tidâlde itminan 9- İki secde.
  • İki secdede itminan
  • İki secde arasında oturmak.
  • İki secde arasındaki oturuşta itminan
  • Son oturuş
  • Son teşehhüd
  • Peygamberimize salâvat getirmek
  • Selâm vermek

Tertip (Rükünleri sırasıyla yapmak)

Namazdaki sözlü rükünler 5 tanedir. Bunlar:

  • Tekbîratul İhrâm.
  • El-Fâtiha sûresini okumak.
  • Son teşehhüd
  • Peygamberimize salâvat getirmek.
  • Selâm vermek.

Bunları okurken namazı kılan kişinin kendi sesini duyması şarttır.[1]

[1] İmam Nevevî, el-Ezkâr

Farz namazını ayakta durabildiği halde oturarak kılanın namazı sahîh değildir. Eğer tahammül edilmeyecek bir zorluktan dolayı ayakta duramıyorsa oturarak kılabilir. Ancak nafile namazı ayakta durulabildiği halde oturarak kılınabilir. Lakin ayakta kılanın aldığı sevabın yarısını alır.

Niyet, “Tekbîratul İhrâm” ile birlikte kalpten geçirmekle sahîh olur. Kalbi ile namazın fiiline ve sebebine niyet eder. Eğer sebebi varsa -cenaze namazı gibi- sebebine niyet eder. Vakitli ise -Duhâ namazı gibi- vaktine niyet eder. Farz namazı ise farziyetine niyet eder. Örneğin “Niyet ettim öğle vaktinin farzını kılmaya” şeklinde niyet etmek gibi

 

El-Fâtiha sûresine besmeleyle başlayıp, şeddelerine dikkat ederek, kelimeler arasında fazla ara vermeden art arda okunması farzdır. Nefes alacak kadardan fazla mazeretsiz durulmaması gerekir. Tertibi (sırasıyla) ile okumak, yani önceki bir şeyi sonra, sonraki bir şeyi de önce okumamak ve harfleri mahreçlerinden çıkarmak da farzdır. Bunun yanı sıra mânâyı değiştiren name yapmak-tıpkı نَعْبُدُ  (Ne’budu kelimesini) نَعْبَدُ “Ne’bedu” diye bilerek okumak  namazı bozar. Eğer dil sürçmesi olursa doğrusunu okuması gerekir. Okumaz ise namazı bozulur. Ancak mânâyı değiştirmeyen name yaparsa-tıpkı  نَعْبُدُ (Ne’budu kelimesini(  نِعْبُدُ  “Ni’budu” diye bilerek okumak- namazı bozmaz ama harâmdır.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:[1]

لَ صَلةََ لِمَنْ لَمْ يَقْرَأْ ِبِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ

Anlamı: “El-Fâtiha sûresini okumayanın namazı yoktur (geçersizdir).”

[1] İmam Buhari, Sahih-i Buhari; İmam Müslim, Sahih-i Müslim 

Yeterli olan rükû; normal yaratılıştaki bir insanın avuç içlerinin dizlerine ulaşacak şekilde eğilmesidir. Hatta ellerini dizlerine koymasa bile bu rükû sahîh olur. Oturarak namaz kılan kişi ise alnı dizlerinin hizasını geçene kadar başını eğmesi gerekir.

İ’tidâl rükûdan önceki hale dönmektir.

Sücud; namaz kılanın alnını açık bir şekilde bastırarak ve arkası önünden yüksek olacak şekilde yere koymasıdır. Bunun yanı sıra dizlerinden, avuç içlerinden ve ayak parmaklarının altından bir kısmını yere koymasıdır. Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:[1]

أمُِرْتُ أنَْ أسَْجُدَ عَلَى سَبْعٍ

Anlamı: “Yedi organ üzerine secde etmem ile emrolundum.”

[1] İmam Buhari, Sahih-i Buhari; İmam Müslim, Sahih-i Müslim 

80: Cennet ehlinin, Allâh’ı mekânsız ve yönsüz göreceğine îmân etmek farzdır. Mü’mînler kendileri Cennet’te iken başlarındaki (normal gözleri) gözleri ile benzersiz, mekânsız ve yönsüz olarak Allâh’ı görürler. 

Teşehhüdün en azı şöyledir:

 التَّحِيَّاتُ للِهِ سَلَمٌ عَلَيْك أيَُّهَا النبي وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ سَلَمٌ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللهِ

الصَّالِحِينَ أشَْهَدُ أنَْ لَ إلَهَ إلَّ اللهُ  وَأشَْهَدُ أنََّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ

“Ettehiyyâtu lillâhi selâmun aleyke eyyuhen-nebiyyu ve rahmetullâhi ve berakâtuhu selâmun aleynâ ve aibâdillehiššâlihîn eşhedu ellâ ilâhe illallâh ve eşhedu enne Muhammeden Rasûlullâh.”

Peygambere salâvat getirmenin en azı:

“Allâh-umme ŝalli alâ Muhammed” demektir.

Namazda selâm için سَلمٌ عَلَيْكُم “selâmun aleykum” demek yeterli değildir.  السَّلمُ عَلَيْكُم “ “Esselâmu aleykum” demek gerekir.

Tertip namazın rükünlerindendir. Kim bilerek tertibi terk ederse (tıpkı rükûdan önce secde yapması gibi) namazı bozulur.

Kişi rükû yapmayı unutursa ve bir misline varmadan hatırlarsa hemen ayağa kalkar ve rükû yapar. Mesela secdeye gittiğinde aynı rekâttaki rükûyu yapmadığı aklına gelirse kişi hemen ayağa kalkıp rükû yapar. Ancak kişi unuttuğu rekâttan sonraki veya ondan sonraki rekâtlarda rükû yapmadığını hatırlarsa namaza devam eder ve sonunda bir rekât daha kılar.

Namazı cemaatle kılmak erkek, hür, mukim, baliğ ve mazereti olmayan kimselerin üzerine farz-ı kifayedir.

Eğer imâm ve me’mûm (İmâma tâbi olan kişi) mescitte namaz kılıyorlarsa aralarındaki mesafenin 300 zira veya daha az olması şart değildir. Ancak mescidin dışında bu mesafe şarttır.

Tekbîratul İhrâmda veya duruşta imâmı geçmek namazı bozar. İmâmla birlikte, aynı anda Tekbîratul İhrâmı getirmek de namazı bozar. Ancak Tekbîratul İhrâmın dışındaki rükünleri imâmla birlikte yapmak namazı bozmaz ama mekrûhtur. El- Fâtiha suresinden sonra “Âmîn” sözünü İmâmla birlikte söylemek sünnettir.

Me’mûm, imâmı bilerek bir fiili rükünle geçerse, büyük günaha düşmüş olur ancak namazı bozulmaz. Örneğin me’mûm, imamdan önce bilerek rükûya iner ve rükûdan doğrulursa ve imâm hâlâ ayakta ise bu halde me’mûm büyük günaha düşer ama namazı bozulmaz.

Me’mûm, mazeretsiz ve bilerek imâmı tam iki fiili rükünle geçerse namazı bozulur. Mesela; me’mûm rükûya iner sonra doğrulur ve sücuda inmeye başlarsa ve imâm hâlâ ayakta ise me’mûmun namazı bozulur.

Me’mûmun, mazeretsiz ve bilerek iki fiili rükünle İmâmdan geri kalması namazını bozar. Mesela; imâm rükûya iner sonra doğrulur ve sücuda inmeye başlarsa ve me’mûm hâlâ mazeretsiz bir şekilde ayakta kalırsa namazı bozulur. Ancak “el-Fâtiha” sûresini okumada geri kalması gibi mazeret sayılan bir nedenle imâmdan geri kalması namazı bozmaz. Ancak üç uzun fiili rükünden fazla geri kalmaması şarttır.

Me’mûmun, imâmın hareketlerini bilmesi, tâbi olmanın sahîh olmasının şartlarındandır. Me’mûmun, imâmı görmesi, sesini duyması, imâmı göreni görmesi veya mubelliğin sesini duyması gerekir. Mubelliğ ise imâmın arkasında duran ve imâmın hareketlerini bildiren kimsedir.

Me’mûm ve imâm arasında geçmeyi engelleyen bir engel varsa tıpkı duvar veya kapalı bir kapı gibi me’mûmun namazı sahîh olmaz.

Eğer hükmü biliyorsa ve bilerek yaparsa me’mûmun namazı bozulur.  Mesela imâm birinci teşehhüdü terk ederse ve me’mûm hükmü bilerek kasten teşehhüdü okursa bu halde me’mûmun namazı bozulur, çünkü farz olan, imama tâbi olmayı terk etmiş olur.

Me’mûmun Cuma, iade edilen ve yağmur için cem edilen namazlarda, Tekbîratul İhrâm ile birlikte muktedi olduğuna niyet etmesi farzdır. Bu zikredilenlerin dışındaki namazlarda ise fazla beklemeden ve imâmın hareketlerine tâbi olmadan Tekbîratul İhrâmdan az sonra da niyet edebilir.

İmâmın, imâmlığa veya cemaate, cemaat manazını kıldırmayaniyet etmesi, Cuma namazı, iade edilen ve yağmur için cem edilen namazlarda farzdır. “İade edilen namaz” ise sahîh kılınan namazdan sonra cemaatin sevabını almak için tekrar kılınan namazdır.

Cuma namazı; erkek, hür, baliğ, mazereti olmayan, o beldenin yerlisi olan ve evlerde yaşayanlara, eğer kırk mükellef kişi iseler üzerlerine farz-ı ayndır. Aynı zamanda mukimlere, yani bir beldede dört gün (giriş ve çıkış günü hariç)  kalmaya niyet edenlere de farzdır.

Ayrıca köyün dışında yaşayan bir kimse köyün sınırından sesli olarak okunan ezanı duyarsa ona da farzdır.

Cuma namazının sahîh olmasının şartları şunlardır:

  • Öğle namazı vaktinin girmesi
  • Öğle vaktinde ve namazdan önce iki hutbenin okunması
  • Cemaatle kılınması

Aynı beldede mazeretsiz olarak başka Cuma namazı kılınmaması

Mazeretli olarak aynı beldede iki veya daha fazla yerde Cuma namazı kılınırsa hepsi sahîhtir. Eğer belde büyük ise insanların bu beldenin içindeki bir mekânda toplanmaları zor ise ihtiyaca göre birden fazla yerde Cuma namazının kılınması sahîhtir.

Bir beldede, aynı yerde toplanılabildiği halde mazeretsiz olarak Cuma namazı için iki ayrı yerde toplanılıp aynı anda iki Cuma namazının kılınması sahîh değildir. Bunlardan hangisi “Tekbîratu’l-İhrâm”ı önce getirirse onların kıldığı namaz sahîh olup sonra başlayanların namazı sahîh değildir.

 

 

 

 

İki hutbenin rükünleri 5 tane olup aşağıda sıraladığımız gibidir:

  • Allâh’a hamd etmek. Hutbe okuyan kişinin; “Elhamdulillâh” demesi gibi.
  • Peygambere salâvat getirmek. Örneğin; “ŝallallâh-u alâ Muhammed” demek gibi.
  • Takvâ ile nasihat etmek

Bu üç rükün her iki hutbede de okunur.

  • Birinci veya ikinci hutbede anlamı açık bir âyet okumak
  • İkinci hutbede, Mü’mînlere dua etmek, mesela: “Allâh-ummeğfir lil Mü’mînîn” demek gibi. Yani: “Allâh’ım Mü’mînlere mağfiret eyle.”

İki hutbenin sahîh olmasının şartları 6 tanedir. Bunlar:

  • Hutbe okuyanın her iki hadesten temiz olması ayrıca bedeninde, elbiselerinde, durduğu yerde ve taşıdığı şeylerde necaset olmaması
  • Avret yerlerini örtmesi
  • Ayakta durabiliyorsa ayakta durması
  • İki hutbe arasında oturması
  • Rükünler arasında ve hutbe ile namaz arasında uzun bir ara olmaması
  • Rükünlerin Arapça okunması

Onu yıkamak, tekfin etmek, üzerine cenaze namazı kılmak ve defnetmek Müslümanlar’ın üzerine farzı kifâyedir.

Kendi kavmi onu tekfin edip defnetme işini yapmazsa onu tekfin edip defnetmek Müslümanlar’a farzı kifâyedir. Ancak üzerine cenaze namazı kılınmaz. Eğer parası yoksa kefeni ve defnedilmesi Müslümanların hazinesinden karşılanır.

Zimmî; Aslı kâfir olup da halifeye cizye veren kişidir.

Onu yıkamak, tekfin etmek ve defnetmek Müslümanların üzerine farzı kifâyedir.

Kâfirlerle yapılan savaş sebebiyle ölen kişiyi tekfin etmek ve defnetmek farzı kifâyedir. Şehit olduğu için yıkanmaz ve üzerine cenaze namazı kılınmaz.

Guslün en azı; bedenin üzerinde necaset varsa temizleyip bütün bedenini ve saçını temiz ve temizleyici suyla bir defa yıkamaktır.

Kefenin en azı, bütün bedeni örtmektir. Ölen kimse borçlarından daha fazla para bırakmışsa üç parça kumaşla kefenlenir.

Cenaze namazının en azı şu şekilde olur: Cenaze namazı kılan kimse önce tekbîr getirirken kalbinde “Niyet ettim bu ölünün üzerine cenaze namazını kılmaya” der. Ayakta durabiliyorsa ayakta durur ve “el-Fâtiha” sûresini okur. Sonra ikinci Tekbîri getirir ve Peygamberimize salâvat getirip der ki: “Allâhumme ŝalli alâ Muhammed.” Daha sonra üçüncü tekbîri getirir ve ölüye dua okur.1  Son olarak dördüncü tekbîri getirir ve “esselâmu aleykum” diyerek cenaze namazını bitirir. Diğer namazlarda şart olan şeyler cenaze namazında da şarttır. Cenaze namazını kılmanın büyük fazileti vardır. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:2 

 مَنْ صَلَّى عَلَى جِنَازَةٍ فَلَهُ قِيرَاطٌ وَمَنِ انْتَظَرَهَا حَتَّى تُوضَعَ فِى اللَّحْدِ فَلَهُ قِيرَاطَانِ

وَالْقِيرَاطَانِ مِثْلُ الْجَبَلَيْنِ الْعَظِيمَيْنِ

Anlamı: “Kim cenazede, cenaze namazını kılarsa bir kîrât, defnetmeye kadar beklerse iki kîrât sevap alır. İki kîrât ise iki büyük dağ kadardır.”

Defnin en azı; ölünün kokusunun çıkmayacağı ve vahşi hayvanlardan koruyabilecek büyüklükteki bir çukura koymaktır. Çukuru normal bir insanın boyu ile kol boyu kadar derinleştirmek ve genişletmek sünnettir. Cenazenin Kıbleye doğru yönlendirilmesi farzdır.